top of page
Search
  • Writer's pictureDogan Can K.

TÜRK SİNEMASININ KANUN YAZARI: ÖMER LÜTFİ AKAD

Türk sinemasında bir devri kapatıp yeni bir devri açan ve gelişmesine de katkılarda bulunan bir üstaddır Ömer Lütfi Akad. Çektiği “Kanun Namına” filmiyle Yeşilçam dönemini başlatmıştır. İlk kez sinema dilinin kurallarına uygun olarak film çektiği için de Türk sinemasının gerçek kurucusu olarak görebiliriz. Önemli eserleri Vesikalı Yarim, Hudutların Kanunu ve de Gelin – Düğün – Diyet isimleriyle çektiği üçleme filmlerdir.




Ömer Lütfi Akad 1916 yılında İstanbul’da doğdu. Galatasaray Lisesi’ni ve İstanbul Yüksek İktisat ve tecim Okulu’nun Maliye Bölümü’nden mezun oldu. Sema Film, Lâle Film ve Erman Film şirketlerinde muhasebeci olarak çalıştı.. Amatör oyuncu ve yönetmen olarak, Tiyatro ile yakından ilgilendi. Beş Sanat adlı bir edebiyat dergisi çıkardı. Türk sinemasının kendine özgü farklı bir ifade biçimi bulunduğunu öngören genç yönetmenler içinde yer almayı başardı. 1947 senesinde Erman Film adına çekilen ve yarım kalan Damga adlı filmi tamamladı. 1948 senesinde ilk filmi Vurun Kahpeye adlı filmle de yönetmenliğe başladı. 1952 yılında yönettiği Kanun Namına adlı filmle Türk sinemasında yeni bir dönem başlattı. 1955 senesinde Yaşar Kemal’in senaryosunu yazdığı, Beyaz Mendil’le ikinci büyük çıkışını yaptı. 1967 senesinde yaptığı, Hudutların Kanunu, Akad sinemasının dönüm noktası oldu. Hudutların Kanunu, Gelin, Düğün ve Diyet filmlerini yönetti. 1964 -1974 yılları içinde 10’a yakın belgesel ile TRT adına senaryolarını yazdığı Diyet, Topuz, Pembe İncili Kaftan, Buyruk adlı filmleri yönetti. Ömer Seyfettin’in öykülerinden uyarlanan hareketsiz kamerası, yalın bir ifadesi ve kurgusu olan bu filmlerle zirve noktasına ulaştı. Uzun süre Sinema-TV Enstitüsü’nde öğretim görevlisi olarak çalıştı. 1987 senesinde İstanbul Film Festivali Onur Ödülü ile 1988 senesinde da Kültür Bakanlığı Kültür ve Sanat Ödülü’ne layık görülen çağdaş Türk sinemasının öncü ustası 2011 senesinde aramızdan ayrıldı.

Türk sinemasının yolunu aydınlatan Lütfi Akad, anılarını ve bilgisini topladığı “Işıkla Karanlık Arasında” isimli kitabı yazmıştır. Günümüzde de birçok sinemasever gence bilgi veren kitap, tarihimize de büyük katkılar sağlamıştır. “Hiçbir şey çocuğun hayal dünyasına benzemez. Hep çocuk kalmak istedim. Kaldım da…” der kitabının ilk sayfalarında.


VESİKALI YARİM (1968)

“Manav Halil kendi halinde yaşayan bir adamdır. Bir akşam, arkadaşlarının ısrarıyla gittiği pavyonda şarkıcı olan Sabiha’yla tanışır ve birbirlerine aşık olurlar. Sabiha, arkadaşı Müjgan’ın birbirlerine uygun olmadıkları yönündeki uyarılarına rağmen Halil’i evine alır ve birlikte yaşamaya başlarlar. Ancak, Sabiha’nın Halil’in hayatıyla ilgili bilmediği gerçekler vardır.”



Lütfi Akad, Türkiye’nin en önemli yönetmenlerinden biridir ve sinemamıza çok faydalı şeyler katmıştır. Farklıydı, sinemayı setlerden sokaklara taşıdı. Gerçek dünya, gerçek insanlar, yıldız yoktu; oyuncuları, beyaz ekranda yaşıyorlardı.

Bence Akad’ın en iyi filmi Vesikali Yarim, çünkü her zaman herkesin yaşayabileceği gerçek hikayeler anlatıyor. Ama bu hikayede bizden hiçbir şey bulamıyoruz. Akad, hikaye bizden olmasa da, bizi filminin içine taşıyabilir. Bize “Gerçek aşkı kim hak ediyor?” diye sorduran ve sonrasında “Aşk gerçeği hak ediyor mu?” diye devam eden bir film.

Bu film, söz konusu olduğunda, neden yanıyormuş gibi hissediyoruz? Türkan Şoray’ın ağzından dökülen “Çok uzun zaman önce rastlaşacaktık.” ifadesi neden bu kadar acı verici? “Vesikalı Yarim” i bu kadar özel yapan şey nedir?

Sakin bir hayatı olan manav Halil, arkadaşlarının ısrarıyla bir pavyona giderler. Konsomatris olan Sabiha’ya orda vurulur. Sabiha ilk başta onu herkes gibi sansa da Halil’in bakışlarına ve inceliklerine aşık olur. Pavyonu bırakan ve evini Halil’e açan Sabiha peşinde birçok bela getirir. Arkadaşı Müjgan’ın olumsuz yorumlarını dinlemez. Halil de bu arada babasıyla işlettiği manavdan uzaklaşıp kendi manavını açmıştır. Sabiha’nın kulağına Halil’in evli olduğu haberi gelir ve bir gün Halil’i takip eder. Karşılaştıklarında ise duyduklarını söylemek yerine Halil’den direkt ayrılır. Tabi Halil delirir ve hapse düşer. Çıktığında ise Sabiha’nın çalıştığı pavyona gidip onu bıçaklar. En sonda ise ailesinin evine döner.

Burada aslında iki taraftan da imkansız daha doğrusu uygun olmayan aşk var. Konsomatris bir kadın kirli hayatından uzaklaşıp düzgün bir erkeğe aşık olacak ya da işi elinde olan evli bir erkek, toplum tarafından uygun görülmeyen bir kadını sevecek. Bu iş nerden baksan tutarsız ve umutsuz. Ki zaten en son Halil, Sabiha’yı bıçaklayarak aslında aşkını yaralamış oluyor. Normal hayatına dönüşü için tek çare belki de öldürmekti. Biz ise izlerken ikisi arasında özdeşleşme değişimi yaşıyoruz. Haklı kim ya da bu aşkın sonu ne olacak diye düşünürken Halil’e kızıyoruz, aileni bırakıp nasıl başkasıyla yaşarsın diye. Sabiha çok masum sayılmaz tabi ama bunu zaten kendisi de biliyordu, bilincindeydi.

Dönemi de çok iyi yansıtan bu filmin ayrı bir çekiciliği var. Melodramları seven bir halkız zaten ve Vesikalı Yarim de izlenmesi gereken Türk filmleri arasına kesinlikle giriyor.


GELİN – DÜĞÜN – DİYET ÜÇLEMESİ

Akad’ın 1973-1974 yıllarında Erman Film adına çekmiş olduğu bu üç film, bir göç üçlemesi olarak Türk sinema tarihinde yerini almıştır. “Taşı toprağı altın” denilerek, yerini yurdunu geride bırakıp yeni hayatlara pencere açmak isteyen insanların Haydarpaşa Garı’nda başlayan İstanbul maceraları çok tanıdıktır. “Gecekondu” denilen ve yalnızca bu insanların yaşadığı derme çatma kenar mahalleler kurulmuştur, İstanbul’un kıyısında bucağında. Göç hikayeleri üzerinden kadınların toplumumuzdaki konumu anlatılan üçlemede, Lütfi Akad Türkiye tarihini de açıkça beyazperde sermiş. Üçlemenin tamamının hikâye birliği içinde olmasına rağmen, üç filmde de ağırlık kadın kahramanın üzerindedir. Duygusal tema üzerinden filmlere politik anlamlar yükleyen Akad, başarılı bir eleştiri dili de oluşturmuştur.



Üçlemenin her filminde olduğu gibi kadın yine modernliği ve mantığı temsil eder. Başkaldırının ta kendisidir. Belki de kadınların zamanında sözüne uyulsa kötü yoldan dönülecek ve iyi şeyler olabilecektir. Fakat hızlı ve çok kazanma hırsı İstanbul’un şehveti içinde büyüyerek özlerini kaybetmelerine sebep olmuştur. Üstelik bu olayların ülkemizde hala etkileri devam etmektedir.

KAYNAKÇA

  • FilmLoverss

  • Anadolu Ajansı Dergi

  • Dergi Park

  • IMDB

  • Vatan Gazetesi

1 view0 comments

Recent Posts

See All
bottom of page